Bilgi Çağının, Bilgi Ekonomisinin Yerini Giderek Ne Alıyor?
Bilgi çağı ilelebet sürecek değil elbet, onunda tahtı sarsılacak ve başka bir değişim önerisi onun yerini alacak.
Şu anda dünyada her alanda bir farklılaşma söz konusu ve değişimin yarattığı erozyonun farkındayız. Hele hele iş dünyasında takip dahi edemediğimiz ciddi bir alt üst oluş yaşıyoruz. Aslında piyasa aktörleri bu selin henüz tam farkında değil; kimi kendini bu selin içinden kurtarıp eski mevcut durumuna geri dönmenin ve kimi de yok olmaktan kurtulmanın derdinde.
Peki, bilgi çağının, bilgi ekonomisinin yerini alacak olan değişim önerisinin adı ne olabilir?
Kimi filozoflar bilgi ekonomisinden (Knowledge Economy) yaratıcı ekonomiye (Creative Economy) hızlı bir geçiş yaşayacağımızı ve hatta bu aşamaya geçtiğimizi söylüyorlar. Kimi filozoflar bilgi çağından hayal çağına doğru geçiş yaşadığımızdan bahsediyorlar.
Yaratıcı ekonomiye geçtiğimizin kanıtı da firmaların rekabette öne geçmesini sağlayan en önemli parametre yenilikçilik ve farklılık.
Hem günlük yaşamda ve hem de iş dünyasında yaratıcı kişiler elle gösterilirken işe alımda çok önemsenen diplomalar çöp olmaya başlıyor. Artık kişinin işine kendinden ayrıca ne kattığına ve işle ilgili süreç içersinde ne tür farkındalıklar oluşturabileceği hesaba katılıyor. Japonya’da bir yıl içersinde kendi çalıştığı konu üzerinde yeni bir yaklaşım geliştirmeyen ve özgün bir proje ortaya koyamayan akademisyenin sözleşmesi fes ediliyor.
Kaldı ki yaratıcı kişiler kolay iletişim kurabiliyor, network oluşturabiliyor ve bulundukları ortamlarda yaratıcılıkta bir rezonans etkisi oluşturabiliyorlar.
Şirketlerde bilinen kalıpların dışında şeyler söyleyenler patronların daha çok dikkatini ve ilgisini çekerken şirket ajanları nerede olursa olsun bu tip kişilerin peşlerine düşüyorlar.
Baktığınızda dünyada adam akıllı hiçbir şirketin CEO’sunun akademik unvanı olmadığını görüyorsunuz. Akademik unvan çok önemli olsa da o derece de yaratıcı olamıyor maalesef. Üniversiteler ve hele hele bizim üniversitelerimiz üniversiteye giren gencin hayal gücünün uçuş seviyesini toprağa yakın hale getiriveriyor.
Hâlbuki dünyadaki birçok üniversite, öğrencilerini mezun olabilmeleri için daha okurken bir firma kurmaları veya bir şirketten sponsorluk alıp tasarım yapmak durumundalar. Okul gençlerin gerçek girişimcilik hikâyelerini onların okul bitirme tezi olarak kabul ediyor
Teorik anlatımla yapılan eğitim modelinin cenazesi kalkalı çok oldu. Onun yerini gerçek akışın içersinde olmak ve grup halinde yaşayarak öğrenmek almıştır.
Yaratıcı CEO’lar sıçramalı fikir ve iyileştirmeleri ile rakiplerini alt etmeye devam ederken bir yanda da üniversitelerde yaratıcı öğrenci avına çıkmaktan da geri durmuyorlar. Kaldı ki bu kreatif tipleri çalıştırdığınız iş ortamları da eskisinden çok farklı. Çalışma atmosferleri oldukça eğlenceli ve zamana endeksli çalışma anlayışı yerine istediği zaman çalışıp istediği zaman farklı meşgaleler içersinde olabilmelerine izin veren bir çalışma yaklaşımı söz konusu. Esnek çalışma ve aynı zamanda esnek hiyerarşik örgütlenme biçimi söz konusu.
İş yerlerinde patron ve amir ile çalışan ilişkisi sismik bir yer değiştirme geçiriyor. İnsanların gerçek performanslarının ortaya çıkması için görev tanımları artık yeterli gelmiyor maalesef. Yüksek performans için onları motive eden bir liderlik yapmalı ve çalışma ortamındaki enerji akışını etkin bir şekilde yönetmelisiniz.
Dikkate değer bir iş istiyorsanız dikkate değer bir şekilde organize etmeyi becermelisiniz. Çalışma iklimini tolerans dolu ve yetenekleri ortaya çıkaracak derecede açık hale getirmelisiniz.
Tasarım ve inovasyon Kuzey Amerika ülkelerinde anaokulundan başlıyor. Hollanda anaokullarına inovasyon dersini koyalı bayağı zaman oldu. Tüm müfredat artık tasarım ve inovasyon üzerine kurulu. Bir de bunun yanında gençleri daha ilkokulda girişimcilik ile tanıştırıyor ve 6. sınıfta öğrenciye bir iş planı yazdırarak sınıfı geçmede baraj olarak kabul ediyorlar.
Dünyada bunlar olurken bense çoktan beridir eğitim sistemimizin ne zaman inovasyonu müfredata entegre edeceğini merak ediyorum.
Önümüzdeki yıllar oldukça önemli; bin sekizyüzlü yıllardaki elli yılının bugünün bir yılına eşit olduğunu düşünürseniz bu konularda bir yılı pas geçmenin ülkemize neye mal olacağı bir yana bu kaybı nasıl tolere edeceğimiz daha da önemli hale geliyor.
Makalemizi tüm okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.
KAYNAK : Girişimhaber